Prof. Dr. Harun Raşit Uysal’ın 18 Temmuz 2023 tarihli Yenigün Gazetesi’ndeki köşe yazısıdır.

prof-dr-harun-rasit-uysal
Prof. Dr. Harun Raşit Uysal

Sevgili okurlar,

1980 yılına kadar Türkiye kendi kendine yetebilen dünyanın yedi ülkesinden biriydi. Aynı zamanda önemli oranda da tarım ürünleri ihracatı yapıyordu. O zaman ülkenin nüfusu 44 milyondu, dolayısıyla Türkiye’de üretilen ürün 44 milyona yetiyordu.

Bugün nüfus 84 milyon ve buna ek olarak da 6 milyon sığınmacı var diyelim. Bu durumda yaklaşık 90 milyon civarı nüfus olduğunu düşündüğümüzde artış iki misli olarak gerçekleşmiş ve buna bağlı olarak Türkiye’nin üretiminin de iki misli artması gerekiyor. Demek artmadı ki bugün Türkiye net tarım ürünleri ithalatçısı durumunda.

Devlet kamucu politikadan vazgeçti…

Genel ekonomi anlamında baktığımızda, Türkiye’nin planlı ekonomiden vazgeçtiğini görüyoruz. Kalkınma planları döneminde Türkiye yarı özel yarı kamusal bir ekonomiyle yönetiliyordu.

Bu Haber İlginizi Çekebilir  Kilis’te çiftçiler gece çadırda gündüz tarlada

1980 yılına kadar büyük çoğunluğu kamucu olan tarımsal bir sektörle karşı karşıyaydık. 1980 yılından sonra Özal “devlet et süt satar mı” dedi ve şeker fabrikaları dahil olmak üzere bunların hepsi özelleştirildi.

12 Eylül faşist askeri darbesi aslında neoliberal politikaların ülkede uygulanması için yapıldı. Çünkü o zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi, diğer sol partiler ve sol gruplar küresel liberal politikalara karşı bir direnç oluşturuyorlardı.

Türkiye neoliberal politikalara geçtiği zaman tarım da bu politikalarla tanıştı ve arkasından Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Et-Balık Kurumu (EBK), Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK) gibi tarımsal Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) özelleştirildi.

Özelleştirilirken satın alanlara örneğin üretimin on yıl daha devam ettirilmesi şartı getirebilirdi. Ama bunlar daha çok arsaları için satın alındılar ve bir süre sonra üretim yapan fabrikaların yerinde tüketim araçları yani inşaatlar yükselmeye başladı.

Bu Haber İlginizi Çekebilir  Tarım arazilerinin 2020 bilançosu

TARIM YOK SAYILDI

Neoliberal politikalar gereği özellikle de Özal hükümetleri döneminde birçok üründeki desteklemeler kaldırıldı. Desteklemelerin sona ermesi ve üretim kotalarının gelmesiyle birlikte köylüler akın akın şehirlere gelmeye başladılar. Ne de olsa İstanbul’un taşı toprağı altındı. Halbuki bilmeden altın madenlerini terk ediyorlardı.

Günümüze gelince. Özellikle başkanlık sistemine geçtikten sonra döviz kurlarının artması ile birlikte tarımda maliyetler çok yükseldi. Daha iki ay önce 19 lira olan dolar bu süre içerisinde 26 lirayı geçti. Aslında bu bir devalüasyon. Eskiden buna bal gibi “devalüasyon oldu” denirdi.

DOLAR ARTTI MALİYETLER ARTTI

Halbuki başkanlık sistemine geçtiğimizde dolar 6 lira 30 kuruştu. Beş yıl içerisinde dolar 4,5 kat arttı. Bu da beş yılda tarımsal girdilerin 4.5 kat artması demekti. Yem, ilaç, tohum, gübre dışardan geliyor.

Bu Haber İlginizi Çekebilir  Bakan Kirişci, çiftçilere 291,2 milyon liralık desteği bugün aktaracaklarını bildirdi

Bunun sonucunda dünya gıda fiyatları düşerken Türkiye’de gittikçe yükseldi.  Bu politikayla düzelmesi de mümkün değil. Dışardan hiçbir girdi satın almıyorsanız anca bu şekilde mümkün olabilir.

15 milyon ton yaş meyve sebze kaybı…

Gıda fiyatlarının artmasında maliyetlerin yanı sıra kayıp ve israf gibi faktörler de bulunuyor. Örneğin Türkiye yılda yaklaşık olarak 50 milyon ton yaş meyve sebze üretiyor. Bunun ortalama 15 milyon tonu kayıp. Bu 15 milyon ton kayıp ile Afrika’daki bir ülkeyi rahatlıkla doyurursunuz.

Birde sofralardaki, otellerdeki, restoranlardaki israf var. Bir de son zamanlarda iklim krizinin neden olduğu ürün ve kalite kayıpları da var. Bu da gıda enflasyonunu arttırıyor.

Çözüm kamucu ekonomiye geçişten geçiyor.

NOKTA…

Kaynak