Ticaret borsalarının sadece borsaya dâhil tarımsal ürünlerin alım-satımı, oluşan fiyatların tespit, tescili gibi işlemlerin dışında çok önemli görevleri de bulunmaktadır. Son zamanlarda dünyanın gündemini iklim değişikliği ve gıda krizi konuları oluşturmakta. Biz de özellikle bu iki konu hakkındaki sorularımızı İzmir Ticaret Borsası başkanı Işınsu Kestelli’ye sorduk.
Öncellikle röportaj talebimizi kabul etmeniz ve zaman ayırmanızdan dolayı çok teşekkür ederiz.
- Son iki yıl içerisinde küresel salgın ülkeleri oldukça yıprattı. Geldiğimiz noktada da iklim ve gıda krizi yaşanmakta ve etkileri gittikçe artmakta. İzmir Ticaret Borsası olarak iklim krizi ile mücadele edebilmek adına hangi adımları atmaktasınız?
Artan dünya nüfusu küresel gıda talebindeki artışı kaçınılmaz hale getiriyor. Dolayısıyla artan talebi karşılamak için tarımsal üretim artışı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor… Tarımsal üretimi olumsuz etkileyen küresel iklim krizi ile üretim ve tedarik zincirlerini olumsuz etkileyen pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi bunca zorluk varken bunu başarabilmek de teknolojinin imkânlarından maksimum oranda faydalanmaktan geçiyor.
Biz de İzmir Ticaret Borsası olarak önce sorunları, ihtiyaçları ve atılacak adımları belirlemek üzere, Ege Üniversitesi iş birliği ile “Türk Tarımının Global Entegrasyonu ve Tarım 4.0 Raporu”nu hazırlayarak için yola çıktık.
Düzenlenen çalıştaylar, saha araştırmaları, sektörün tüm paydaşları ile yapılan detaylı görüşmeler ve bilgi alışverişleri neticesinde tüm Türkiye için yol haritası olma özelliğine sahip bir rapor hazırlandı. Elde edilen sonuç, tarımın daha çok teknolojiye, daha çok bilime, finans kaynaklarına daha kolay erişime ve gençliğin enerjisine ihtiyacı olduğunu gösterdi. Bu da bizi yepyeni bir hedefe; İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’ni (İTTM) hayata geçirme mücadelesine yöneltti.
Türk tarımı için bir Silikon Vadisi etkisi yaratacağına inandığımız İTTM projesini Menemen ilçesindeki Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nde (UTAEM) faaliyete geçiriyoruz.
Çoğunlukla geleneksel yöntemlerle sürdürülmeye çalışılan tarımın teknolojik dönüşümüne öncülük etmek ve buna bağlı olarak eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermek hedefiyle yola çıkan İTTM, Türk tarımında öncü rol üstlenecek bir proje. İklim değişikliği ile yaşanacak kayıpların çok daha fazlasını teknoloji sayesinde artacak verimlilikle yerine koyacak, su ve toprak gibi doğal kaynakların etkin kullanılmasına imkan sağlayacak, emek gücünde tasarrufu getirecek ve dolayısıyla tarımın çok daha sürdürülebilir bir şekilde yapılmasına imkan sağlayacak.
Aynı zamanda bu çalışmayla İzmir’in bölgesel, ulusal ve uluslararası bağlamda tarım teknolojileri ve girişimlerinin çekim merkezi ve tarım teknolojilerinin Ar-Ge üssü olacağına inanıyoruz. Bu merkezin sadece yeni nesil üretim teknolojilerinin boy verdiği bir start-up merkezi olmasını değil; deneyim paylaşımından yeni finansal varlıklara uzanan değerli bir ekosistem yaratmasını amaçlıyoruz.
Bunlara ilave olarak tarladan tabağa tüm süreçleri etkileyerek bölgesel kalkınmayı amaçlayan gastronomi çalışmamız, gençlerin tarıma ilgisini artırmak için düzenlediğimiz “Tarım Gençlerle Yükseliyor” ödüllü fikir yarışmamız, çocuklarımıza tarımın, gıdanın ve doğanın önemini aşılamaya çalıştığımız Toprak ve Çocuk Programımız gibi geliştirdiğimiz pek çok proje ile yarınlarımıza hazırlanıyoruz.
- Salgın, savaşlar ve iklim krizi bir başka sorunu ortaya çıkardı. Gıda krizi, özellikle tarımsal üretim ve çeşitliliği az olan ülkeleri derinden etkileyeceğe benziyor. Sizce, ülkemizin gıda krizine karşı direnci nasıldır ve hangi önlemleri alarak bu krizle başa çıkabiliriz?
Artık tarım ve gıdanın ülkelerin geleceği açısından stratejik öneme sahip olduğu herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Bizim de yaşanan olumsuz koşullardan doğan bu fırsatı ülke olarak iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Doğaya saygılı, az su tüketen, izlenebilirliği olan, sürdürülebilir üretim modeli çok önemli. Teknolojiyi ve dijitalleşmeyi tarımla birleştirebilmek ise olmazsa olmazımız. Markalaşmış ve kendi ambalajı ile tüm dünyaya satılan katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesi ülkemiz tarım ve gıda sektörü açısından bir zorunluluk. Teknolojide yaşanan ilerlemeler ile birlikte değişen tüketici beklentilerini de doğru okumalı ve karşılayabilmeliyiz.
Üretim potansiyelimizin yüksek olması ve değişen şartlara uyum yeteneğimiz gibi güçlü yönlerimiz tüm bunları yapabileceğimizin kanıtı. Ayrıca, tarımsal üretim potansiyelimiz geleceğin en önemli küresel sorunlarından birisi olan gıda güvenliğinin sağlanmasında da ülkemizin en büyük şansı. Tarımın sosyal açıdan ülkemiz için bir emniyet supabı olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.
Unutmayalım ki tarım sadece gelir elde edilen, sadece ticari gözle bakılacak bir sektör değil. Tarım aynı zamanda sosyal adalettir. Bugün global ekonominin yüzde 6,4’ünü tarım oluşturuyor. Dünyadaki toplam iş gücünün yüzde 40’ı direkt ya da dolaylı olarak tarım sektöründe çalışıyor. Tarım, dünyadaki düşük gelirli nüfusta yer alan yetişkin bireylerin yüzde 68’ini istihdam ediyor. Herkesin bu gerçeği idrak etmesi, özellikle hükümetlerin uzun vadeli planlar ve yüksek desteklerle tarımın ve tarım nüfusunun sürdürülebilirliğine katkı sağlaması gerekiyor. Artık daha çok kazanmak veya sadece karnımızı doyurmak için değil daha iyi bir dünyada huzurlu, mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşamak için akıllı tarıma ihtiyacımız var.
- İzmir tarımsal ürün çeşitliliği ve verimliliği bakımından zengin bir coğrafyada yer almakta. Üreticilerimizin iklim krizi ile mücadelede neler yapmaları gerekmektedir? İklim krizi nedeniyle İzmir tarımı nasıl etkilenir?
İzmir var olduğu ilk günden beri verimli ve kaliteli üretimi ile öne çıkan bir tarım kenti. Kuzeyden güneye uzanan 200 kilometrelik bereketli topraklar üzerinde, yaklaşık 12 bin kilometrekarelik yüzölçümüne sahip oldukça şanslı bir kent. Bu topraklar, yılın 300 günü güneşli havası ve Küçük Menderes-Gediz-Bakırçay havzaları gibi verimli, Yarımada gibi çok farklı ekosisteme sahip tarım alanları sayesinde hayli zengin bir bitki örtüsünün yeşermesine imkân sağlıyor. Dünyada hızla değişen tarım dengeleri içinde kendine yeni ve güçlü bir kimlik edinebilecek potansiyele sahip.
İzmir, aynı zamanda da Anadolu’nun bereketli topraklarında yetişen ürünleri tüm dünyaya yollayan önemli bir liman kenti. Bundan 100-150 yıl öncesine kadar kaliteli bir ürününüz olması ve onu yükleyebileceğiniz bir limanınız bulunması küresel rekabette öne çıkmanız için yeterliydi. Ama artık işler değişti. Daha çok üretmeli, daha kaliteli ürün elde etmeli; bunu yaparken daha az gübre ve su kullanarak maliyeti düşürmeli, markalaşarak gelirleri yükseltmeli, çevreye saygılı olmalı, attığımız her adımda karbon ayak izimizi hesaplamayı ihmal etmemeliyiz.
İzmir hem yarınların Türkiye’sinde hem de dünya çapında önemli bir aktör olmak istiyorsa tarıma çok daha fazla önem vermek zorunda. Açıkçası bunun temel yollarından biri de dünyayı takip eden, okuyan, sorgulayan genç beyinleri tarıma yöneltebilmekten geçiyor. Ancak, olumlu gelişmeler olsa da bu noktadan uzak olduğumuzu söyleyebilirim. İşin içinde hem bilim hem sermaye olunca, orada gençlerin bulunmasından daha doğal hiçbir şey olamaz. Bu nedenle geçmişte kurmuş olduğumuz ve daha sonra Borsa İstanbul çatısı altına alınan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB), Ege Üniversitesi iş birliğiyle hazırladığımız Tarım 4.0 Raporu, İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’nin (İTTM) kuruluş çalışmaları hep bu yaklaşımın ürünü. Eğer gerekli yatırım yapılır ve tarım gerçek anlamda teşvik edilirse, Türk tarım sektörünün tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi kalkınmada lokomotif bir rol üstlenebileceğine inanıyoruz.
- İklim ve gıda krizi, küresel enflasyon tüm tarım ve gıda paydaşlarını etkilemekte. Bu nedenden dolayı taraflar arasında uyuşmazlıklar da yaşanmakta. 130 yıllık İzmir Ticaret Borsası’nın her daim üreticinin yanında olduğunu biliyoruz. Bu anlamda, özellikle tarım ve gıda paydaşlarını ilgilendiren uyuşmazlıklarda, borsa olarak taraflara sorunun çözümüne yönelik bir hizmetiniz bulunmakta mıdır?
Ticaret Borsaları kotasyonunda olan tarım ve gıda ürünlerinin alım satımı ve borsada oluşan fiyatlarının tespit, tescil ve ilânı işleriyle meşgul olmak üzere kurulan kamu tüzel kişiliğine sahip kurumlardır. Ticaretin doğası gereği zaman zaman fiyat, ödeme, kalite, teslim vb. konularda anlaşmazlıkların yaşanması çok olağan bir durum. Borsamızda tescile konu olan alım satımlarda herhangi bir anlaşmazlık yaşanması durumunda, taraflar başlangıçta tahkim merci olarak Borsayı kabul etmişse, Borsa olarak ortaya çıkan anlaşmazlığın çözümü amacıyla tahkim hizmeti veriyoruz. Bu hizmet ile taraflar, uzun yıllar sürebilecek mahkeme işlemlerine gerek kalmadan sonuçları belirli hukuki koşulları taşıyan tahkim hizmetinden faydalanabiliyor. İzmir Ticaret Borsası olarak tahkim hizmetini çok uzun yıllardır başarıyla veren bir kurum olduğumuzu söyleyebilirim.
- Son olarak, üreticilerimize iletmek istediğiniz mesajınız nedir?
Pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile zirveye çıkan ekonomik çalkantı çok daha net bir biçimde gösterdi ki tarım ve gıdada kendi kendimize yeter bir hale gelmek zorundayız. Tarımsal üretim potansiyelimiz geleceğin en önemli küresel sorunlarından birisi olan gıda güvenliğinin sağlanmasında ülkemizin en büyük şansı. Ama üreticinin dijital rekabete hazırlanması gerekiyor. Yeniliklere, gelişime açık olan Türk üreticisinin bunu bir an önce kavrayacağına inanıyorum. Üreticimiz gelişime açıktır ve bu işleri Fransızlardan da Ukraynalılardan da Ruslardan da daha iyi yapacak kapasitededir. Bunu teşvik etmemiz lazım. Bir yandan üreticimizi dijital rekabete hazırlamalı, kritik ürünlerde üretim kayıplarına izin vermemeli, küçük işletmeleri küreselleşmenin avantajlarından faydalanacak eğitim ve teknoloji altyapısıyla desteklemeliyiz. Özellikle küçük işletmelerin hayata tutunabilmesi için dinamik ve dijital alt yapıya sahip olması gerekiyor.
Hem kentteki diğer iş STK’ları hem de İzmir Ticaret Borsası olarak geliştirdiğimiz projelerle bizler de öyle yapmaya gayret ediyoruz. Elbette devlet kurumlarının da buna katkı sunmasında yarar var. Bu konuda her ne kadar kamunun yönlendirmesi zorunluluk olsa da asıl aktörlerin özel sektör olduğuna inanıyorum. Tarımsal sorunları bizzat yaşayan üreticilerimiz başta olmak üzere sektörün tüm paydaşlarının ortak bir ekosistem içerisinde yer alması gerekiyor. Tüm aktörler bir araya gelip, tarımın geleceği için çalışması durumunda ülkemizin kısa sürede ciddi bir tarımsal devrim yapacağına inanıyorum.